Değerli Bağışçımız Melek GÜNGÖR ve İstanbul Anadolu Yakası Temsilcimiz E.Alb. Ümit YÜCEKAN
Değerli bağışçımız Melek GÜNGÖR, Fransız Filolojisi mezunu. Kendisi öğretmenlik, tercümanlık, yazarlık gibi birçok farklı alanda hizmet vermiş ve hala da vermeye devam ediyor. “Çok mücadeleli bir yaşamım oldu. Dostoyevski’nin kitaplarından birinde, benim karakterimde birinin; varlığının ihtiyacı olmayan kişilere kalmasını istemediğini okuyunca, ben de aynı düşüncede olduğumdan Mehmetçik Vakfının bağışçısı olmayı tercih ettim.” diyerek nasıl bir motivasyonla bağışçımız olmaya karar verdiğini anlatan Melek Hanım ile İstanbul Anadolu Yakası Temsilcimiz E.Alb. Ümit YÜCEKAN, keyifle okuyacağınızı düşündüğümüz bir söyleşi gerçekleştirdi.
Melek Hanım, okuyucularımıza kendinizden bahseder misiniz?
İsmim Melek GÜNGÖR. Babam Ziraat Bankasında ajans müdürüydü. Ben de babamın görev yeri olan Rize’de doğmuşum. Bebekken, babamın Trabzon’a tayini çıkmış. İlkokul 4’üncü sınıf sonuna kadar orada yaşadık. Sonrasında Ankara’ya tayin olduk. Kalabalık bir aileydik, sekiz kardeştik. General olan en büyük abim dışında tüm kardeşlerim rahmetli oldu. Bir ablam doktor, bir abim diplomat, bir ablam eczacı, küçük kardeşim Petrol Ofisi müdür yardımcılığından emekliydi. Bir ablam avukat ile evlendi. Pek eğitim almadı, bir ablam da ev hanımıydı. Aslen Sürmene/Trabzonluyuz. Çocukları üniversite çağına gelince, babam Ankara’da bulunan Ulus’taki Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüne tayin olup, oradan da emekli oldu.
Kurtuluş semtinde farklı evlerde oturduk. Ben üniversiteye başladığımda Bahçelievler’den ev aldık ve üniversiteyi o evde bitirdim. Şu an o ev duruyor, Mehmetçik Vakfına bağışlandı. Kardeşim vefat edince intifa hakkı bana geçti.
Üniversitede Fransız Filolojisinde okudum. Bir buçuk sene öğretmenlik yaptım. Daha sonra Sağlık Bakanlığında tercüman olarak çalışırken Turizm ve Ticaret Yüksek Öğretmen Okulunda akşamları Fransızca dersi verdim ve dört sene devam ettim bu işe. Sonrasında Sosyal Güvenlik Bakanlığına aktarıldım. Ardından İstanbul’a gelmeye karar verdim. Memuriyetten 1982’de istifa ettim. İyi ki etmişim. Özel sektörde güzel pozisyonlara geldim. Beş sene holding patronunun asistanlığını yaptım. Sonra emekli oldum.
O sene TRT’nin düzenlediği bir senaryo yarışmasına katıldım. Bu işte hiç tecrübem olmamasına rağmen çok çalışıp hazırlandım. Bu süreçte tercüme yapmaya devam ettim. Yarışmayı kazandığımı öğrenince çok mutlu oldum. Zaten çocukluğumdan beri hep bir şeyler yazardım. Sanat dallarının hepsine ilgim vardı. Ama ben edebiyata yoğunlaştım. Aldığım ödül benim için çok değerliydi.
Bu arada çocuk öyküleri yazıyordum. Cumhuriyet Gazetesi’nde bir ilan gördüm. Redhouse Yayınevi öykü yazarları arıyordu, başvurdum. Oradaki yetkili öykülerimi çok beğendi. Bir hafta içinde üç öykü yazdım, dergide birçok öyküm yayımlandı.
Bağışçımızın basılan kitapları
Sonra bu öyküler kitaplaştı. Oradaki yetkili ayrılıp kendi yayınevini kurdu. O yayınevinde, sonrasında Altın Kitaplar Yayınevi ve Morpa Yayınevi’nde kitaplarım basıldı, birkaç da ödülüm var.
Mehmetçik Vakfı ile nasıl tanıştınız?
İstanbul’da bir ev almıştım ve tek başıma yaşıyordum. Ailemdeki herkesin varlığı kendisine yetiyordu. Maddi durumları benden daha üst seviyedeydi. Bir tane evim vardı, ne yapayım derken Mehmetçik Vakfı aklıma geldi. Hakkınızda biraz bilgim vardı. ÇYDD’de dört yıl bir çocuğa burs verdiğim için evimi de size bağışlamaya karar verdim.
Peki, bağışçı olmaya nasıl karar verdiniz?
Hayata bütün gücüyle asılan bir insanım. Çok mücadeleli bir yaşamım oldu. Dostoyevski’nin kitaplarından birinde, benim karakterimde birinin; varlığının ihtiyacı olmayan kişilere kalmasını istemediğini okuyunca, ben de aynı düşüncede olduğumdan Mehmetçik Vakfının bağışçısı olmayı tercih ettim.
Kardeşinizin Ankara’daki evi de bağışlanıp intifa hakkı size kaldı. Kardeşiniz de bizim bağışçımızdı. Onu da siz mi yönlendirmiş oldunuz?
Kardeşimi ben motive ettim. O da benim gibi çocuğu olmayan birisiydi. Ailedeki çocukların ve torunların bizim mal varlığımıza ihtiyaçları yok. Her biri okudu işleri güçleri iyi durumda.
Dış İşleri Bakanlığında Dış Ticaret Müşaviri olan kardeşim, Kanada Ottava’da bir saldırıya uğradı ve yatağa bağımlı kaldı. Saldırı sonrası Ankara’ya geldi. Dış İşlerinin tahsis ettiği lojmanda kalıyordu. 25 yıl yaşadı. Eziyetli bir yaşamı oldu. Mezarının üzerinde Şehit yazıyor.
Diğer abim E. Tuğgeneral Osman Güngör FEYZOĞLU, uzun yıllar askeri okullarda öğrenci yetiştirdi ve halen emekli bir paşa olarak yaşamını sürdürüyor. Şu an 97 yaşında. Öğrencileri olan komutanlarımız halen kendisini aramakta ve hatırını sormaktalar. Askerlik, Şehitlik, Gazilik, Vatan kavramlarının hayatımızda anlamı ve yeri çok büyüktür.
Bağış yapmayı düşünenlere ve Vakfımızdan yardım alanlara ne mesaj vermek istersiniz?
Bağış yaparken; çok sevdiğim, severek dinlediğim merhum Zeki MÜREN Beyefendiyi örnek aldım. Kendisi çok saygıdeğer bir insandı. Allah rahmet eylesin. Tüm mal varlığını size ve Türk Eğitim Vakfına bıraktı. Hem askerlerimize, hem de eğitime katkıda bulunmuş oldu. Ben de daha önce bahsettiğim gibi dört yıl bir öğrenciye burs verdiğim için Mehmetçik Vakfına da katkım olsun diye evimi bağışladım. Bağış yapmayı düşünenler Zeki Müren Bey’i örnek alabilirler, başka bir şey demeye gerek kalmaz zaten.
Bize bu güzel sohbetle eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederiz Melek Hanım.
Ben de bu anlamlı söyleşi için teşekkür eder, tüm Şehit ailelerimize ve Gazilerimize şükranlarımı sunar, okuyucularımıza keyifli okumalar dilerim.
Önceki Sonraki